23 Mayıs 2014 Cuma

İSTANBUL'UN YEDİ TEPESİ

İstanbul'un Yedi Tepesi neresidir.?

Öncelikle şunu söylemekte fayda olacaktır. İstanbul'un yedi tepesi yıl 1453 teki Kostantîniyye olarak bilinen yer olan Fatih İlçesidir. Ne fazla ne eksik. Mesela Üsküdar 101 (1352 de) yıl önce fethedilmiştir. Yani Üsküdar'da Ezanlar okunuyor Kostantîniyye'de 101 yıl sonra okunmaya başlıyor.
Roma'dan kalma bir adettir önemli şehirler yedi tepe üzerine kurulur. bir gelenektir. I. Konstantin, Kostantîniyye şehrini kurarken beş tepe üzerine kurmuştu,  200 yüz yıl sonra imparator Teododes iki tepe daha ekledi. O iki tepe Edirne Kapı ve Topkapı semtlerindeki tepelerdir.

Yedi tepe Suriçi denilen kısımda olan 

1. Topkapı sarayının bulunduğu alan.

2. Nuri Osmanniye Camiinin bulunduğu Kapalı çarşının buluduğu Çemberlitaş tarafı ikinci tepedir.

3. Tepe Bayezid Meydanının bulunduğu tepedir. 

4. Tepe Süleymaniye Camiinin bulunduğu tepedir. 

5. Tepede iki büyük sultanın camileri bulunuyor. Yavuz Selim Camii ile Fatih Camii nin bulunduğu bir dilim şeklinde uzanan tepe 

6. Tepe en yüksek tepedir. Mihrimah sultanın adına yapılan 2. camii Edirne kapıda ki. En aydınlık cami mihrimahın Mihri ni kasteden camidir. Güneşe en yakın tepe olarak anılır.

7. Sadece 7. tepe Haliçe bakmıyor. Zeytin burnundan yedi kule zindanlarının bulunduğu yerde bulunan yedinci tepedir. 

PİERRE LOTİ

     Pierre Loti, asıl adı Louis Marie Julien Viaud (14 Ocak 1850 - 10 Haziran 1923) Fransız bir deniz subayıdır. Kendisi Osmanlı Devleti'nin çöküş hikayesine şahit olmuş bir asker ve roman yazarıdır. Osmanlı ile ilişkisini ve kişiliğinden bahsedeceğim. (Hayatı Selanik'e gelmesi ile farklı bir yola girer. 1876 -1922 yılları arasında)
     Halk arasında Rumi takvime göre 1293 yılında olduğundan dolayı 93 Harbi diye bilinen harbe ilk siyasi olaylara neden olan Bulgaristanda, kendi isteği ile Müslüman olmuş bir Bulgar kızı ile Türk ailesine gelin oldu. Fakat o dönemlerde Bulgarlar ile Türkler arasındaki gerilimde ve Makedonya sorunları olduğu döneme rastlar, bu sıkıntılı döneme rastlaması hasebiyle bu Bulgar kızı kaçırdılar, zorla Müslüman yaptılar iddiası ile, Bulgar kızı, kendi isteği ile Müslüman olduğunu ve Türk gencini çok sevdiğini defalarca söylemesine rağmen, Bulgar kızını kaçırdılar şeklinde şaiyalar yayarak başta Selanik olmak üzere büyük olaylara sebebiyet verdi. O kadar ki Rusya dahi olaylara karıştı. Bu sebeple İngiltere ve Fransa donanmaları Selanik'e geldiler. 
     İşte o gelen Fransız donanmasında Albay olarak görev yapan Pierre Loti vardı. Pierre Loti ilk kez Osmanlı topluluğu ile bu denli yakın olmuştu Selanik'te ve görür görmez Osmanlı toplumunu, insanların yaşam tarzına tutkun olduğu vurulduğunu 1876 yılında başlar ve daha sonra İstanbul'a gelir İstanbul'da Osmanlı toplumuna hayranlığını dahada benimser. 
     İlginçtir o dönemlerde Avrupayı görmüş batı hayranlığını yaşan Osmanlı aydınlarına, küçük bir batı haline gelmiş Pera denen günümüzde Beyoğlu olan genlerin batı hayranlığı yerine, tam tersine Osmanlıya hayran kalmış. O dönemin batı hayranı aydınlarla arasında geçen bir diyalog; o aydınlara "Siz ne yapıyorsunuz? Ben sizin benzemek istediğiniz hayat tarzının yaşamının en zirve noktasından geldim, İnanın hayat bizimki değil sizin ki, ne güzel babaanneler, dedeler, teyzeler, halalar, bayramlar bir aradasınız, işte adeta tabiattan kopma taş avlulu, bahçeli evleriniz var. İnanın hayat sizinki" dermiş. Aydınlarda bu adam deli ya! nasıl olurda Paris, Viyana gibi yerler var beğenilmezde burası beğenilir derlermiş. Sonuçta kompleks yaşadığımız zamanlarda.
     Pierre Loti'nin subay olmasının yanında, asıl onu meşhur kılan bir başkan özelliği, edebiyatçı olmasıdır. Edebiyatçı olmasını tetikleyen hadiselere bakında tabiki bir dönem yaşadığı İstanbul ve Osmanlı toplumu olmuştur. Daha sonra Fransa'ya döndüğünde çok zengin bir Fransız kadını ile evlenir. Eşinin Adriyatik denizinin kenarında büyük bir şatosu varmış. Eşine der! iki odanın dizaynını bana bırakacaksın tamamen ben kendi isteğime göre döşeyeceğim der. İstanbul'da harab olmuş bir caminin mahrabına, çinilerine kadar tüm malzemelerini söküp götürmüş, şatonun bir odasını çok huzur bulduğunu söylediği cami havasından dizayn etmiş. Bir diğer odayı da geleneksel Türk aile yapısına ait şekilde yapmış.
     Yazmış olduğu kitaplarda, bir çok Osmanlı yazarından daha çok Osmanlı'ya ve medeniyetine hayranlığını yansıtmış, yaşamış olduğu bohemce hayatın (kendi tabiri ile) insanı hiç mutlu etmediğini, huzurun Osmanlı toplumu ve medeniyetinin yaşam tarzı ve biçiminin dışı gibi içininde çok parlak, keyifli ve neşeli olduğunu her zaman vurgulamış bir yazar olarak karşımıza çıkar.
     Tabi Pierre Loti onun gibi olup ta Pera'da yani Beyoğlu'nda yaşayan entellektüellerinin yerine Osmanlı kültür ve manevi hayatının çok yoğun olarak yaşadığı Eyüp semtini tercih etmiş ve evi oradadır ve sık sık gelirmiş. 

Bazı eserleri
Aziyadé (1879, Aziyade)
Le Roman d'un Spahi (1881, Bir Sipahinin Romanı)
Pécheur d'Islande (1886, İzlanda Balıkçısı)
Madame Chrysanthème (1887, Madam Krizantem)
Le Roman d'un Enfant (1890, Bir Çocuğun Romanı)
Le Livre de la Pitié et de la Mort (1891, Acıma ve Ölümün Kitabı)
Ramuntcho (1897)
Reflets de la Sombre Route (1899, Karanlık Yol Üzerindeki Yansımalar)
Les Désenchantées (1906, Mutsuz Kadınlar)
La Turquie Agonisante (1913, Can Çekişen Türkiye)
Prime Jeunesse (1919, İlk Gençlik)
Un Jeune Officier Pauvre (1923, Zavallı Genç Bir Subay)


22 Mayıs 2014 Perşembe

İNSANLAR YILDIZLARA BAKARAK HAL VE GELECEKLERİNİ NASIL TAHMİN VE TAYİN EDEBİLİRLER?

    Bir insan burcunun, hangi burç ve yıldızda olduğunu ve bunların kendi üzerindeki tesirlerinin derecesini anlamak isterse bunun iki yolu vardır:
     Birincisi: Doğduğu tarihi biliyorsa o gün güneşin hangi burçta olduğu aşağıda yazdığım cetvelde bulur ve o burcun yine aşağıda yazacağım hükümlerine bakarak bilgi edinilir.
     Bu usul her ne kadar isabetli bir hüküm olursa da, asıl doğduğu anda, ta'liin bilinmesi ve ona göre o kişinin zayirçesi çıkarılarak daha esaslı bir karara varılması hakikata doğru atılmış en yakın ve en isabetli hüküm ve adım olur. Bununla beraber yapılan bu zayirçe ile bir insan hakkında yüzde yüz bir hüküm vermek de mümkün değildir.
    CENABI HAKK Kur'an-ı Keriminde mügayyibatı hamseyi beyan buyurduğu ayet-i kerimesinde:
     Ma'nası: "Şurası muhakkaktır Ki kıyametin kopacağı zamanı bilmek yalnız Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir.
     Anası karnında bulunan dölleri ve ahvallerini de yalnız O bilir.
    Hiçbir kimse yarın hayır ve şerden ne kazanacağını bilemez. Hiçbir kimse de nerede öleceğini bilemez. Çünkü, Allah alimdir. Her şeyden de haberdardır. "demektir. Bu ayet-i kerimede "Anası karnında bulunan dölleri yalnız O bilir" demek çok derin ve sonsuz ma'nalar ifade eder.
     Bugün Tıp İlmi bize göre çok ·terakki etmiştir. Ana rahmindeki çocuğun erkek mi dişi mi olduğu bir takım testlerle yüzde yüze yakın bir derecede söylenebiliyorsa da bu o çocuğun hayatı hakkında trilyonda bir bilgi sayılamaz. Çünkü, doğacak çocuk hakkında testler netice itibariyle erkek veya kız olduğu hakkında bir fikir verebilmiş olsa bile erkeğin dişi, dişinin de erkek tabiatlı olup olmadığını veya aynı kişide hem erkek hem de dişilik tabiatı olup olmadığın ı, doğduktan sonra ne kadar yaşayabileceğini, said mi, yani iyi tabiatlı bir insan mı, yoksa şaki mi, yani gaddar, zalim, katil, hırsız, sinirli, hastalıklı, akıllı veya deli, alim veya cahil, huysuz veya hırçın olup olmadığını bugünkü ilim ve bundan sonraki ilimler "iki iki daha dört eder" gibi bir katiyyeti riyaziyye ile kestirip söyleyemezler.
     Arkadaşlar;
    Bugün içinde bulunduğumuz yirminci asırda birtakım testlere başvurularak ana karnındaki çocuğun cinsiyeti hakkında elde edilebilen bilgiden çok kolay ve daha isabetli olarak 1400 sene evvel halk tabakaları arasında bile çocuğun cinsiyeti hakkında aşağıda yazacağım bir usul kullanılıyordu.
     Şöyle ki: Hamile bir kadın memesinde süt olmağa başladığı zaman bir bardak suya memesinden damlattığı bir damla süt suda dağılmadan bardağın dibine kadar inerse doğacak çocuğun erkek, süt suya damladığı anda hemen suya karışır ve dağılırsa doğacak çocuğun kız olduğu bilinirdi.
    

21 Mayıs 2014 Çarşamba

ZULÜM CEZASIZ KALMAZ

Efendimizin şu beyanı:
     “Allah, zalime mehil verir. Bir de onu yakaladı mı, artık iflah etmez.” Sonra da Allah Rasûlü sözlerine şu âyetle devam ettiler: “İşte Rabbinin yakalaması böyledir. O zalim ahaliyi böyle yakalar. Zira O’nun yakalaması çok can yakıcı, çok şiddetlidir.” (Hûd 11/102)
     Allah, zalime mehil üstüne mehil verir. Zulmedeni, kendine baş kaldıranı ve kendisine isyan edeni, hep mehillerle karşılar. Ama bir kere de yakaladı mı gayri onu iflah etmez. Demek ki, yapılan şeyler artık gayrete dokunmuş ve bir son damla gibi bardağı taşırmıştır..
  Cenab-ı Hakk’ın kâinatta câri bazı kanunları vardır. Bunlar asla değişmezler. âyeti de bize bunu anlatmaktadır. “Allah’ın yarattığında değiştirmek yoktur..” (Rûm,30/30). Bu kanunlardan biri de, zalimin Allah’ın kılıcı olma keyfiyetidir. Efendimiz bu durumu bildirirken: “Zalim Allah’ın adaletidir. Onunla intikam alır, sonra da o zalimden intikam alınır” buyurmaktadırlar.
    Zalim seyfullah’tır. Haddini bilmezlere Allah, zalimle haddini bildirir. Sonra da zalimden bir intikam alır ki, siz de şaşar kalırsınız. Zalimler, bugünkü halleriyle, gemi azıya almış gidiyorlar. Ancak sakın siz bu duruma bakıp ümitsizliğe düşmeyin. Nice “karye”lere Allah böyle mehil, müddet vermiş, ve âdeta onlara “yiyin, için, yaşayın” demiştir; ama bir de bakmışsınız derdest etmiş ve işlerini bitirmiştir.
   Şöyle etrafınıza ibretle bir bakıverseniz, arzettiklerimizin müşahhas manzaralarını siz de apaçık göreceksiniz. Sodom, Gomore ve Pompei, bunun sadece üç misali... Kimbilir daha adını bilmediğimiz veya onlar kadar ibret verici olmadığı için unutulmuş daha nice misaller var ki, hepsi de, bu ilâhî kanuna hâl dilleriyle şahidlik yapmaktadır.
   Uzağa gitmeye ne gerek var? Bir zamanlar şu üzerinde yaşadığımız topraklarda bir Devlet-i Aliyye vardı. Onun yıkılması, rüyalarda bile görülecek şey değildi. Kimsenin aklının köşesinden geçmeyen bu yıkılış, bugün ciğerleri sızlatan acı bir duygu olarak tarihin hafızasına kaydedilmekten kurtulamamıştır. Bugün, bir avuç insan, Misak-ı Millî ile hudutları çizilmiş bu küçücük ülkede varlıklarını koruma mücadelesi vermekte... Hatta haricî, dahilî şekâvet cereyanları, onlara bu kadarcık hayat hakkını bile çok görmektedir...
  ... Ve değişmeyen kanun: “ İşte Rabbinin derdest etmesi böyledir..!” Hakiki tarihçi ve içtimaiyatçılar, Cenab-ı Hakk’ın bu değişmeyen kanunundan ve onun tarih mezarlığındaki misallerinden çok istifade edecekler. Belki de bu istifadeleri onların asırlar boyu canlı kalmalarını sağlayacaktır. 

20 Mayıs 2014 Salı

BALIK BURCU


     Güneş bu burca 20 Şubat tarihinde girip 20 Mart tarihine kadar kalır. Bu burcun tabiatı sudur. Dost burcu Boğa, düşman burcu İkizler' dir.
     Bu burcun yıldızı Müşteri'dir. (Yay burcunda bu yıldız hakkında kafi bilgi verilmiştir.) Bu burcun tesiri altıda doğanlar başkalarının tesiri altında kalan eşhastır. Onlara tesir etmek, istediğiniz yola sevk etmek, noktayı nazarınızı kabul ettirmek çok kolaydır. Bunun için biraz tatlı dil ile hareket etmek kifayet eder. Fazlaca hassastırlar. Bundan dolayı hissi şeylere pek ziyade kıymet verirler. Bir insana inanıp bağlandılar mı bir daha ondan kolay kolay ayrılmazlar. Uysallık, misafirperverlik başlıca meziyetlerini teşkil eder. Mizaçları biraz kaprislidir. Akıllarına eseni yapmaktan nefislerini güç alıkorlar. Bazen karşılarındaki iyilik edenleri kaba ve sert hareketleriyle şaşırtırlar. Para hususunda müthiş şansları vardır. Hangi işe atılsalar muhakkak surette kazanırlar. Hatta bazen yanlış hareket bile yaparlar. Eğer o iş paraya dayanıyorsa yine netice kendi lehlerine olur. Bazen şanslarına güvenip fazla müsriflik yaparlar. İşte o zaman kolaylıkla kazanmış oldukları parayı yine büyük bir kolaylıkla ellerinden çıkarırlar. Sık sık aşık olurlar. Her defasında bu defa hakiki aşkı buldum diye sevinirler. Büyük bir imanla buna inanıp bağlanırlar fakat yeni bir aşka başlayınca veya rastlayınca eskisini hemen unuturlar. Yalnız hayatta bir kere de samimi ve ciddi bir aşkla karşılaştılar mı bunu ebediyete kadar sürdürürler.
     Karşılarına Koç burcundan bir kadın veya erkek çıkarsa o zaman mesut bir yuva kurabilirler.

     Arzı Tıp
     Bu tip kusurlu şekillerle doludur. Orta ruhlu, maddi ve köşeli yüzleri vardır. Sert gözleri üzerine ufki düşen geniş kaşlı, sert bakışlı, geniş ve gayri muntazam bir burun, göze batan bir çehre, toprak rengi bir ten, sert ve kaba bir sesleri vardır.

     Ahlakları
     Kaba ruhlu, icabata karşı vurdum duymaz; beceriksiz, nezaketsiz, çalışkan ve fedakar olmayan, düşkün zevkli ve geniş bir hırs sahibidir. Mamafih arzi tipte sanatkarlar yetişir. Ancak ince olmazlar, içlerinden alimler çıkar. Ancak tecrübi olmaktan ileri geçemezler. Aşkda maddi, müfrit ve şehvetperesttirler fakat şiddetli ve ihtiraslı severler. İzdivaçta menfaat düşkünü ve fena bir zevc veya zevce olurlar.

KOVA BURCU

     Güneş bu burca 21 Ocak'ta girip, 19 Şubat tarihine kadar kalır. Bu burcun tabiatı havadır. Dost burcu Akrep'tir. Bu burcun yıldızı Zühal'dir. (Oğlak burcunda Zühal hakkında yeterli bilgi verilmiştir.) Bu burcun tesiri altında doğanlar gayet cerbezeli ve girgin olurlar. O kadar güzel konuşmasını bilirler ki bu tatlı dilleriyle kandıramayacakları kimse yoktur. Onlarla bir münakaşaya girişmek daima tehlikelidir. Zira güzel ve mantıki söz söylemesini becermeleri sayesinde haksız bulundukları bir fikir münakaşasında dahi galip çıkmasını bilirler. Kısacası ikna kuvvetleri çok yüksektir. 
    Konuşmalarının dinlenmesinden büyük bir zevk duyarlar. Hitabet en kuvvetli ve en zayıf taraflarıdır. Çünkü kendileri' konuşurken herkesin dinlemesini istedikleri halde bir başkası konuşurken dinlemeyi hiç arzu etmezler. Şansları parlak, zekaları yüksektir, fakat ne yazıktır ki, bu zekalarını ilim ve fen sahasında nadiren kullanırlar. Çalışmaları hep afaki ve faydasız iş ve sahalara münhasır kalır. Bunun için de her sahada kolaylıkla elde ettikleri başarıları yine kolaylıkla ellerinden kaçırırlar. Sevmekten ziyade sevilmekten hoşlanırlar fakat hissiz değildirler. Kör talihleri onları daima kendilerini sevmeyen kimselerle karşılaştırır. Evlilikte eşierine söz hakkı tanımadıkları için aile hayatlarında kavga ve dargınlık eksik olmaz, fakat umumiyetle ahlakları iyi olduğundan bu dargınlıkların sonu hiçbir zaman kötü bir neticeye varmaz. Bu burçta doğanlar arasında boşanma olayları nadiren görülür. En iyi evlenmeyi terazi burcunda doğmuş bir kimse ile yaparlar.

OĞLAK BURCU

     Güneş bu burca 22 Aralık'ta girip 20 Ocak tarihine kadar kalır. Bu burcun tabiatı topraktır. Dost burcu Balık, düşman burcu Koç'tur. Yıldızı Zuhal'dir. Zuhal' in dostu Mirih düşmanı Zühre'dir. Zühal yıldızı dünyadan 755 kere büyüktür. Güneş'ten uzaklığı bir milyar 426 kilometre mesafedir. Güneşin etrafındaki devri 29 sene 5 ay 6 gündür. Madeni kurşundur.

     Bu burcun tesiri altında doğanların vücut yapıları geç neşvünema bulur. Bunlardan başka melekeleri de geç teşekkül eder. Muhayyileleri kuvvetli değildir. Bedeni kabiliyetleri de manevi kabiliyetleri de dar bir sahada sınırlanmıştır. Fakat onlarda sabır ve sebat en büyük kuvvet olarak belirir, sebatlı ve devamlı bir çalışma ile önlerine gelen her müşkülü ortadan kaldırmaya muvaffak olurlar. Para hususunda müsrif değildirler. İdareli yaşamayı pek severler. Hatta bu huylarından dolayı onlara ekseriya hasis denilir. Yalnızlıktan, tenhalıktan ziyadesi ile hoşlanırlar. Kalabalıklardan, topluluktan daima kaçarlar.
    Yalnızlık içinde kendi düşünceleriyle başbaşa kalarak yaşamaları onları son derece mesut eder. Yüz çizgileri düz, muntazam bakışları biraz haşindir. Her hareketlerinde mantık hakimdir. Hissiyatlarını kullanarak hareket ederler. Cemiyet insanı olmaktan uzaktırlar. Bu yüzden kalplerini kimseye açmazlar. Yakın dostları hemen hemen yok gibidir. Esasen hiç kimse ile dostluk kurmak niyet ve teşebbüsünde bulunmazlar. Aşkta kalplerini dökemedikleri için ekseriya bedbaht olurlar. Eğer karşılarına Arslan burcunda doğuş bir kimse çıkarsa onunla evlenmekte tereddüt göstermemelidirler. Zira bu burçtakilerle devamlı ve mesut bir yuva kurabilirler.
     Zühal yıldızının tesirinde olanların evsaf-ı mümeyyizesi
   Çıkıntılı, kırık kırık, keskin zaviyeli köşeli hatlar, yüz dört köşe, alın keskin ve köşeli, ciddi, nafiz ve kuvvetli, dışarı doğru kemerli ve ucu dışarı doğru burun dar ve sıkı ağız kemikli elmacıklar, yüksek ve geniş omuz, kubbeli sırt, doğru kalçalar, zayıf fakat iri kemikli vücut, büyük kol ve el, bacak ve ayalar, esmer, kuru bir ten, uzun boy, ağır yürüyüş, başları daima öne eğik, renkleri solgun, yüzleri hüzünlüdür. Cildleri esmer ve alelekser yağlıdır. Kemikler ağır, ses boğuk, başları uzunca, gözleri fersiz, biraz da dumanlı, dişleri siyah ve gayri muntazam, kirpikleri hemen daima birbirine karışık ve çok kere çalı gibidir. Sakal siyah ve seyrek, saçları siyah, donuk ve kalındır. Zühal'liler dünyaya meyus, ihtiyar ve yorgun gelirler. Nadiren gülerler.
   Ferasetli ve akıllıdırlar. Nafız bir zekaya maliktirler. Nasihatleri akilanedir. Teşebbüslerinde o kadar çok cüretkar değildirler. Ağır, ciddi, soğuk ve mağmumdurlar. Muhakemesi ağır fakat kuvvetlidir. Az söz söyler, kuvvetli hafızaları vardır. Ulumu hafiyye ve mektumeye meraklıdırlar. İş ve zahmete sabır ile mukavemet ederler. Mağrur ve ikbalperestirler. Ketum olup efkar ve hissiyatlarını gizlerler. Sebatkar, becerikli, karar sahibi ve ikbal düşkündürler. Sabırlı ve mütecessis olup yalnızlığı ve tenhayı severler. Bedbin, usul ve nizamata riayeti, icra-ı nüfuzu sever ve arzu. ederler. Zengin olmayı da isterler, ziraate de hevesleri vardır. Zühal insanları vakar, terbiyeli, nafzülkelam ve sükuti kılar.

    Ahlakları
   Zühal'liler: İntizamperver, biraz alaycı ve kindar olurlar. Müfrit heyecanlar duymazlar. Mütea1ayı severler. Müdebbir, uzağı gören, cesur ve çalışkan kimselerdir. Toprağı severler. Mesken inşaasını, ağaç dikmesini resim yapmasını, yer altında çalışmayı severler. Ziyadan kaçarlar. Bütün düşünürler çoğunlukla bu yıldıza mensupturlar. Aşkta az fakat iyi severi er, aşkları devamlı olur. Kuru flörtte becerikli değildirler. Kıskançlıklarını asla izhar etmezler. Kin ve intikamları şiddetli olur. Aşklarına ekseriya hissiyat ve muhakeme hakim olur. Hiçbir şeye kendilerini çok vermezler. Şehvetperesttirler. İzdivaçta nadiren mesut olurlar. Ketum olduklan için sevdikleri tarafından anlaşılmazlar. Soğuk durdukları ve coşkunluklarını hiç göstermedikleri için şiddetli ve derin bir aşkla sevilmezler.